18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin 105. Yıl Dönümü; İstiklal Marşı'nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü

Kerem Alp 18.03.2020
Değerli vatandaşlarımız,
Törenimize hoş geldiniz.
Bildiğiniz gibi, 12 Mart tarihi İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü; 18 Mart tarihi ise Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin 105. Yıldönümüdür.
Öncelikle, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın bu anma günleri münasebetiyle yayımladıkları mesajları sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Milletimizin istiklal ve istikbal mücadelesindeki kahramanlığını, azmini, inancını ve kararlılığını anlatan, en zorlu günlerde milletimize cesaret ve moral kaynağı olan İstiklal Marşımız, en kıymetli ortak değerlerimizdendir.
Aziz milletimizin vatan topraklarının her karışında işgale karşı mücadele verdiği bir dönemde yazılan, istiklalimizin sembolü olan İstiklal Marşımız, gerçek bir bağımsızlık beyannamesidir.
Vatan ve bayrak sevgisinin timsali, milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un bizlere miras bıraktığı İstiklal Marşımız, milletimizin hasletlerini, milli ve manevi değerlerini, ideallerini en veciz şekilde özetleyen, bugün hepimizin ihtiyaç duyduğu milli mutabakatı karşılayacak kapsayıcılıkta bir destandır.
Tarihinin her döneminde bağımsızlığına ve vatanına yönelen tehditlere birlik ve beraberliğinden ödün vermeden karşı koyan aziz milletimiz, inanıyorum ki Akif’in İstiklal Marşı ile ortaya koyduğu değerlerimize her zaman sahip çıkacak; ortak sesimiz, ortak vicdanımız olan İstiklal Marşımızı ilelebet muhafaza edecektir.
İstiklal Marşımızın kabulünün 99. yıl dönümünde, Mehmet Akif Ersoy başta olmak üzere, istiklal mücadelemizin tüm kahramanlarını rahmet ve minnetle anıyor, tüm vatandaşlarımı en kalbi duygularımla selamlıyorum.”
Değerli vatandaşlarımız,
Şimdi Şehitleri Anma günü mesajını okuyacağım.
“105. yıldönümünü iftiharla kutladığımız Çanakkale Zaferi, milletimizin birlik ve beraberlik içinde, vatan ve millet sevgisiyle yazdığı bir kahramanlık destanıdır.
Çanakkale Zaferi, büyük imkânsızlıklara rağmen, milletimizin bağımsızlığını, onurunu ve vatanını korumak uğruna yapabilecekleri fedakârlıkları gözler önüne seren şanlı bir destandır.
Çanakkale’de bir asır önce neler yaşandığını bilmeyenlerin, verilen mücadeleyi anlamayanların, bugün vatanımıza yönelik tehditlere karşı duruşumuzdaki azim ve kararlılığı anlamaları da mümkün değildir.
Kadim tarihimizin önemli dönüm noktalarından biri olan Çanakkale Zaferi, Kurtuluş Savaşımızın da habercisi olmuş, Çanakkale’de sergilenen birlik, kardeşlik ve dayanışma, istiklal mücadelemiz için elzem olan ruhu ortaya çıkarmıştır.
Çanakkale ruhu, milletimizin inancı, azmi ve kararlılığıyla hiçbir engel tanımayacağının, bağımsızlığı uğruna birlik ve beraberlik içinde her şartta zafere ulaşacağının müjdecisidir.
Aziz Milletimiz, dünyaya “Çanakkale geçilmez” dedirten atalarımızdan bizlere kalan mirastan ilham ve kuvvet alarak, her daim ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne yükseltme gayreti içinde olacaktır.
Şerefle ve onurla yazdığımız şanlı tarihimize ilelebet sahip çıkacak, kahramanlık ve fedakarlık timsali şehitlerimizden devraldığımız mirası, vatanına, birlik ve beraberliğine sonsuza kadar sahip çıkacak olan yeni nesillere emanet edeceğiz.

Çanakkale’de yatan yüzbinlerce şehidimizi yad ederken, şehitlerimize olan şükran borcumuzun ancak vatanımıza, bayrağımıza ve milletimizi zafere taşıyan hasletlere her zaman sahip çıkarak ödenebileceğini vurgulamak istiyorum.
Bu düşüncelerle, Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünü kutluyor, 18 Mart Şehitler Günü’nde bu toprakları bize mukaddes bir vatan olarak emanet eden tüm şehitlerimizi, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm kahramanlarımızı rahmetle, şükranla anıyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.”
Değerli vatandaşlarımız,
Şimdi izninizle içinden geçtiğimiz dönemle ilgili birkaç düşüncemi paylaşmak istiyorum. Hepinizin, hepimizin, zihnini en çok meşgul eden konu şüphesiz Korona virüsü.
Hepimiz bu konuda kendimizi, ailemizi ve yakın çevremizi korumalı ve bireysel olarak en değerli varlığımız olan sağlığımıza sahip çıkmalıyız.
Bununla birlikte, özellikle gelişmiş ekonomilerde yaşanan panik ve felaket durumunu iyi teşhis eder ve gerekli dersleri edinebilirsek, bu küresel krizden Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti olarak daha güçlü çıkabiliriz.
Bunun için de öncelikle bilim ve tarihten yararlanmalıyız.
Zira, Atatürk’ün dediği gibi, “tarihini bilmeyen bir millet, yok olmaya mahkumdur”; ve keza, “dünyada herşey için; medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.”
Değerli vatandaşlarımız,
Bu sözleri şunun için hatırlama ve hatırlatma gereği duydum. Bilimsel açıdan bakıldığında, bildiğimiz adi grip yılda ortalama tahmini 400.000 kişinin ölümüne yol açmaktadır. Sadece Türkiye’de bir yılda trafik kazası geçiren insan sayısı şu ana kadar tüm dünyada Korona virüsünün bulaştığı insan sayısından, keza sadece Türkiye’de bir yılda trafik kazası sonucunda yaşamını yitirenlerin sayısı tüm dünyada şu ana kadar virüsten ölenlerin toplamından fazladır. Bu nedenle, bu virüsün dünyanın sonu gelmiş gibi abartılması bilimsel açıdan tartışmalıdır.
Öte yandan, bu virüsün hafife alınması da tarihsel açıdan büyük bir hata olur. Nitekim bugün Çanakkale Zaferini andığımız dönemde vuku bulan 1. Dünya Savaşı bittikten sonra, insanoğlu savaştan daha ölümcül bir yıkıma uğramıştır. 1918-1920 yılları arasında yaklaşık 2 yıl süren İspanyol Gribi adı verilen salgın, çeşitli bilimsel tahminlere göre 17 ila 50 milyon insanın ölümüne yol açmıştır.
Anadolu’da da yaşanan bu salgın, Kurtuluş Savaşımızın hangi şartlarda verildiğini hatırlatmak bakımından önemlidir. Bazılarınız bilmiyor olabilir, ancak Mustafa Kemal ve pek çok silah arkadaşı da 1920 yılında bu hastalığa yakalanmış, Allah’a şükürler olsun ki iyileşmişler ve bilahare Kurtuluş Savaşını başlatabilmişlerdir.
Değerli vatandaşlarımız,
Bu bilgileri hatırlattıktan sonra, bunlardan çıkardığım iki dersi sizlerle paylaşayım:
Birinci ders: sürekli olarak büyüme ve kişisel çıkar odaklı kapitalizmin ve doğayı yok etme pahasına gelişen küreselleşmenin er veya geç böyle bir sonuca yol açacağı bilinmekte, söylenmekte ve yazılmaktaydı.
Zenginlerin sürekli olarak daha da zenginleşmesinin, kendi topraklarında olmadığı için az gelişmiş ülkelerin topraklarındaki doğal kaynakları sömürmesinin, elbette bir sonu olacaktı.
Amazon ve Afrika’nın yağmur ormanlarını, bir türlü iç ve dış savaşlardan kurtulamayan ülkelerin petrollerini, herkesin ortak olması gerekirken olamadığı okyanusların balık rezervlerini ve diğer doğal kaynakları büyük bir hırsla tüketen, karşılığında da emsali görülmemiş ölçüde çevreyi kirleten bir iktisadi yapının, tahmin ediyorum ki, sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Kanaatimce, yaşadığımız Uganda’ya kıyasla, kişi başına milli gelirleri itibarıyla, 3-5 değil, 10-20 değil, 100 misli olan gelire sahip olan zengin ülkelerin yaşadığı paniğin esas sebebi budur.
Değerli vatandaşlarımız,
İkinci ders şudur: yine 1920’ye ve Türkiye’mize dönecek olursak, o dönemin savaş, kıtlık ve salgın hastalıklarına rağmen Türk Milleti, dünyada emsali görülmemiş olağanüstü bir kahramanlık sergileyerek canı pahasına Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur.
Buradan çıkartacağımız sonuç, aynı 1. Dünya Savaşından sonra olduğu gibi, 100 sene sonra bugün de kaçınılmaz biçimde değişmeye başlayan yeni düzende, ülkemizin ve milletimizin eskisinden daha güçlü, daha sağlıklı ve daha mutlu bir yer edinmesi mümkündür.
Bunu da ancak, milli ve manevi değerlerimize her zamankinden daha çok sahip çıkarak, Yunus Emre’den Halide Onbaşıya, Fatih Sultan Mehmet’ten Mustafa Kemal Atatürk’e, Dede Korkut’tan Mevlana’ya tüm Türk büyüklerini hatırlayarak, yeniden öğrenerek, öğretilerini benimseyerek ve kendimize güvenerek sağlayabiliriz.
Konuyu tekrar asıl gündemimize geri getirerek, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da bazı diplomasi şehitlerimizi anarak, sözlerime son vereceğim. Bu kez, kısa bir süre önce İdlib’de verdiğimiz şehitlerimizi ve ayrıca geçtiğimiz yıllarda Mart ayında saldırıya uğrayan kahramanlarımızı zikretmek istiyorum.
Suikastler sonucunda
Mart 1981’de kaybettiğimiz Paris Büyükelçiliği Çalışma Müşaviri REŞAT MORALI’yı ve Paris Büyükelçiliği'ne bağlı Din Görevlisi TECELLİ ARI’yı;
Mart 1983’de kaybettiğimiz Belgrad Büyükelçisi AHMET GALİP BALKAR’ı,
Mart 1984’te kaybettiğimiz Tahran Büyükelçiliği Sözleşmeli Sekreteri Şadiye Önder’in eşi IŞIK ÖNDER’i;
Mart 1985’te uğradığı suikastten yaralı olarak kurtulan Ottava Büyükelçisi ve bilahare Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı olan rahmetli Sayın COŞKUN KIRCA’yı;
henüz üç hafta önce İdlib’de şehit düşen, Bakanlığımız Üçüncü Kâtibi Nuray Şahin'in eşi Piyade Yüzbaşı SÜLEYMAN ŞAHİN’i ve silah arkadaşlarını;
vatanı uğruna canlarını veren tüm şehitlerimizi bir kez rahmet ve minnetle anıyorum.
Ne mutlu Türküm diyene!

Atatürk

Mehmet Fatih Ak Ambassador
Monday - Friday

09.00 - 12.30 / 14.00 - 18.00

1/26/2025 1/26/2025 Liberation Day
2/16/2025 2/16/2025 Archbishop Janani Luwum Day
3/8/2025 3/8/2025 International Women's Day
3/30/2025 3/30/2025 Eid al-Fitr
4/18/2025 4/18/2025 Good Friday
4/21/2025 4/21/2025 Easter Monday
5/1/2025 5/1/2025 1 May Labour Day
6/3/2025 6/3/2025 Martyr's Day
6/6/2025 6/6/2025 Eid al-Adha
10/9/2025 10/9/2025 Independence Day (9 October)
12/25/2025 12/25/2025 Christmas
12/26/2025 12/26/2025 Boxing Day
1/1/2026 1/1/2026 New Year