10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü
Değerli konuklar,
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete irtihalinin 82. yıl dönümünde saygıyla yad ediyoruz.
Milletine duyduğu sonsuz güven ve inancıyla çıktığı zorlu yolda, milletimizi ortak bir ideal etrafında birleştirmeyi başaran Atatürk, istiklal savaşımızı Cumhuriyetimizin kuruluşuyla taçlandırmıştır.
Değerli konuklar, hayatım boyunca Atatürk’ü ölüm yıldönümünde kederle değil gururla; duygusal bir özlemle değil, somut eylemlerle eserlerine sahip çıkarak hatırlamayı ve hatırlatmayı tercih ettim.
Zira kendi ifadesiyle elbet bir gün hepimiz toprak olup gideceğiz, ancak vatanımız ilelebet payidar kalacaktır. Bizim görevimiz de bize teslim edilen vatanı daha da geliştirerek, kalkındırarak ve güçlendirerek çocuklarımıza teslim etmektir. Bugünkü konuşmamı da bu anlayışla yapacağım.
Değerli konuklar, geçen yılki törenimizde Atatürk’ün Türk Milletine yalnızca bir komutan ve lider olarak değil, benzersiz bir öğretmen, siyasetçi, aydın ve diplomat olarak da örnek olduğunu vurgulamıştım. Bugün kendisinin bu vasıflarının yanısıra, ekonomiye bakış açısını hatırlamak gereği hissediyorum.
Geçtiğimiz 10 Kasım’dan bugüne dünyada çok radikal değişimlere tanık olduk. Salgının tetiklediği bir dizi gelişme sonucunda ekonomi alanında küresel çapta paradigma değişikliklerinin yaşanmakta olduğunu görüyoruz. Bu konudaki düşüncelerimi salgının daha başlangıcında, Mart ayındaki bir etkinliğimiz sırasında paylaşmıştım. O gün aramızda olmayanlar, bu konuşmamı Büyükelçiliğimizin web sitesinde bulabilirler.
Geldiğimiz noktada, hemen hemen bütün devletlerin ve yönetimlerin bir yanda halklarının sağlığını, diğer yanda da ülkelerinin ekonomilerini kurtarmaya çabaladıklarını izliyoruz. Ekonomi denilince büyüme, enflasyon, istihdam, döviz kurunun seviyesi ve ihracat gibi bir dizi veri ve sayı akla geliyor. Ancak ekonomi bunlardan ibaret değildir.
Ekonomik durumlarını yalnızca bu tür istatistiklerle ölçen; gerçeklerle değil verilerle uğraşan; diğer bir deyişle sebeplerle değil, sonuçlarla mücadele çabasında olan ülkelerin, genel olarak hem salgının hem de ekonomik daralmayla mücadelede başarısız olduklarını gözlemliyoruz.
Bu nedenle, şimdi sizlerle Atatürk’ün, Cumhuriyetimiz kurulmadan ve hatta Lozan Barış Anlaşması dahi imzalanmadan önceki milli ekonomiye bakış açısını paylaşmak istiyorum.
Mustafa Kemal Paşa bu konuşmasını İstanbul işgal altındayken kurtuluşundan5 ay sonra ve Lozan Antlaşması'nın imzalanmasından 4 ay önce toplanan Türkiye İktisat Kongresinin açılışında, 17 Şubat 1923’te yapmıştır. Bu Kongrede alınan kararlar Anadolu kurtuluş hareketinin temel sacayaklarından biridir. Bu Kongre başlı başına bir ulusun nasıl tam bağımsızlık ve egemenliğine erişebileceğinin anahtarı niteliğindedir.
Şimdi izninizle, bazı kısaltmalar yapmak suretiyle, Mustafa Kemal’in bu Kongrenin açılışındaki hitabından bazı kesimleri sizlere aktaracağım.
“Efendiler!
Aziz Türkiye’mizin iktisadî yükselme gereklerini aramak ve bulmak gibi vatanî, hayatî ve millî bir kutsal amaç için bugün burada toplanmış olan sizlerin, saygıdeğer halk temsilcilerinin karşısında bulunmakla çok mutlu ve sevinçliyim.
Efendiler! uzun ihmallerle ve derin ilgisizlik ile geçen yüzyılların iktisadî yapımızda açtığı yaraları tedavi etmek, tedavi çarelerini aramak ve memleketi bayındırlığa, millî bir rahatlığa, mutluluğa ve servete ulaştıracak yolları bulmak için gerçekleşecek çalışmanızın çok kıymetli ve başarılı sonuçlara ulaşmasını dilerim.
Arkadaşlar, sizler doğrudan doğruya milletimizi oluşturan halk sınıflarının içinden geliyorsunuz ve onlar tarafından seçilmiş olarak geliyorsunuz. Bunun için memleketimizin, milletimizin halini, ihtiyacını ve milletimizin emellerini, üzüntülerini yakından biliyorsunuz. Herkesten daha iyi biliyorsunuz. Sizin söyleyeceğiniz sözler, alınması gereğini söyleyeceğiniz önlemler; doğrudan doğruya halkın dilinden söylenmiş gibi kabul olunur. Bu, en büyük doğrudur. Zira halkın sesi, hakkın sesidir.
Efendiler, Yeni Türkiye’mizi hak ettiği yere ulaştırabilmek için, mutlaka ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız. Çünkü zamanımız tamamen bir iktisat devresinden başka bir şey değildir.
Efendiler, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bunun hükûmetinin milletten aldığı yetki tam bir istiklâl ve kayıtsız şartsız millî hâkimiyet ilkelerine dayanarak memleketi bayındır yapmak ve milleti zengin, rahat ve mutlu etmekten ibarettir.
Bu Millet, tüfeksiz, topsuz, her türlü malzemesiz ve parasız bulunduğu bir zamanda yeniden dünyanın en kuvvetli ve en muazzam ordusunu kurmuştur. Ve bu ordu daha henüz kurulma durumunda iken Birinci İnönü, İkinci İnönü, Sakarya meydan savaşlarını ve zaferlerini kazanmıştır. Ve en sonunda bütün dünyayı hayretlerde bırakan, bütün dünyayı ister istemez övgülerine, sevkeden en son zaferi tam bir şiddet ve başarıyla kazanıp topraklarımızı ve kutsal vatanımızı çiğneyen düşman ordularını bire kadar yok etmiştir.
Fakat Efendiler, tam bağımsızlık için şu kural vardır, millî hâkimiyet için bir kanun vardır, diyoruz. Bugün de büyük bir zaferin gerçekleştirici etkenleri ve yapanları olduğumuzu söylüyoruz. Bu noktada çok kesin olan bir gerçeği hep beraber tekrar etmek zorundayız. Bu kadar büyük, bu kadar kutsal ve büyük hedefler yalnız kâğıt üzerinde kurallarla ve kanun maddeleriyle ve sadece hırslarla, arzularla çözüm bulamaz. Tam gerçekleşmesini sağlayabilmek için tek kuvvet, gerçek ve en kuvvetli temel ekonomidir.
Siyasî, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, iktisadi zaferler ile taçlandırılamazlarsa meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner.Bu bakımdan en kuvvetli ve parlak zaferimizin bile sağlayabildiği ve daha sağlayabileceği yararlı kazançları belirlemek için ekonomimizin, iktisadî hâkimiyetimizin sağlanması ve sağlamlaştırılması ve genişletilmesi gerekir.
Efendiler, bu kadar verimli ve bu kadar kuvvetli olan yeni hükûmetimizin, düşmansız kalacağını saymak doğru değildir. Bu güzel temellerin bile içine bomba koyarak onu yıkmaya çalışanlar olacaktır. Onun hayatına, ilerlemesine karşı suikastler düzenlemeye girişecekler bulunacaktır.
Bütün bunlara karşı en kuvvetli silâhımız ekonomideki genişlik, dayanıklılık ve başarımız olacaktır.
Efendiler, içinde olduğumuz halk devrinin, millî devrin, millî tarihini yazabilmek için kalemlerimiz sabanlar olacaktır. Bence halk devri, iktisat devri kavramı ile açıklanabilir.
Öyle bir iktisat devri ki, onda memleketimiz bayındır olsun, milletimiz rahat olsun ve zengin olsun. Bu noktada bir felsefeyi size hatırlatayım. “El kanaatü kenzi lâyüfna”. “Kanaat, yok edilmeyen bir hazinedir” anlayışı ile, fakirliği fazilet bilmek felsefesine de iktisat devri artık son versin.
Efendiler! bu felsefeyi, mutlaka yanlış yorumlamak yüzünden bu millete, bu memlekete çok büyük kötülük edilmiştir.
Biliriz ki, Allah dünya üzerinde yarattığı bu kadar nimetleri, bu kadar güzellikleri insanlar yararlansın, varlık içinde yaşasın diye yaratmıştır ve fazla derecede yararlanmış olabilmek için de, bugün kâinattan esirgediği zekâyı, aklı, insanlara vermiştir.
Eğer vatan denilen şey kupkuru dağlardan, taşlardan, bataklık sahalardan, çıplak ovalardan ve vatan; şehirler, köylerden oluşsaydı, onun zindandan hiçbir farkı olmazdı. Ve gerçekten bu dediğimiz felsefenin sahipleri bu kıymetli vatanımızı böyle zindan ve cehennem yapmaktan başka bir şey yapmamışlardır.
Halbuki bu vatan evlât ve torunlarımız için cennet yapılmaya lâyık, çok yakışır bir vatandır.
İşte bu memleketi böyle bayındır haline, cennet haline getirecek olan, ekonomik nedenler ve ekonomik faaliyetlerdir. Bundan dolayı öyle bir iktisat devri lâzımdır ki, artık milletimiz insanca yaşamasını bilsin, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrensin ve o vasıtalara yönelsin.
Hepimizin isteği şudur ki, bu memleketin fertleri ellerinde örnekleriyle ziraatin, ticaretin, sanatın, emeğin hayatın bir temsilcisi olsun. Ve artık bu memleket böyle fakir ve bu millet değersiz değil, belki memleketimize zengin memleketi, zenginler memleketi, bu yeni Türkiye’nin adına da çalışkanlar memleketi denilsin.
İşte millet böyle bir devir içinde bulunuyor ve böyle bir devri yükseltecektir. Ve böyle bir devrin tarihini yazacaktır. Ve böyle bir devirde, böyle bir tarihte en büyük makam, en büyük hak, çalışkanlara ait olacaktır.
Efendiler, ekonomi sahasında düşünürken ve konuşurken zannedilmesin ki, biz yabancı sermayesine düşman bulunuyoruz. Hayır, bizim memleketimiz geniştir.
Çok çalışma ve sermayeye ihtiyacımız vardır. Bundan dolayı kanunlarımıza bağlı olmak şartiyle yabancı sermayelerine gereken güvenceyi vermeye her zaman hazırız ve isteriz ki, yabancı sermayesi bizim çalışmamıza ve var olan ama yetersiz kalan servetimize katılsın.
Bizim için ve onlar için faydalı sonuçlar versin; fakat eskisi gibi değil. Gerçekten geçmişte ve özellikle Tanzimat devrinden sonra, yabancı sermayesi memlekette üstün bir yere sahip oldu. Ve ilmi manasiyle denebilir ki, devlet ve hükümet yabancı sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır.
Artık her medenî devlet gibi, millet gibi, yeni Türkiye de buna uyamaz. Burasını esir ülkesi yaptıramaz.
Arkadaşlar, son söz olarak demiştim ki, biz memleketimizi artık esir ülkesi yapamayız. Belki hepimizin dikkatlerini çekmiş olan Lozan Konferansı’nın son görüşmesi bu nokta ile ilgilidir.
Konferansın şimdilik gecikmeye uğrayışı hep aynı meseleden, aynı noktadan doğmuştur gibi anlaşılabilir. Ordularımız en büyük bir zaferi kazanmışlardır ve zafer yürüyüşünü durduracak hiçbir engel yoktur. Böyle bir zamanda İtilâf Devletleri, hukukumuzu, kanunî haklarımızı görüşmeler ile bile onaylayacaklarını ve meselelerin görüşmeler ile bile çözümleneceğini söylediler ve bizi konferansa davet ettiler.
Milletimiz, Meclisimiz ve Hükûmetimiz samimî olarak barış taraftarı olduğu için, muzaffer ordularımızı durdurdu ve delegeler heyetimizi Lozan’a gönderdi. Aylardan beri konuşmalar ve tartışmalar sürüyor. Fakat henüz karşımızdakiler bizimle üç senelik, dört senelik bir hesabı görmüyorlar, üç yüz ve dört yüz senelik bir hesabı görmeye başlamışlardır.
Efendiler, görülüyor ki, bu kadar kesin ve yüksek bir askerî zaferden sonra bile bizi barışa kavuşmaktan engelleyen nedenler, doğrudan doğruya ekonomik nedenlerdir. İktisadî düşüncelerdir. Çünkü bu devlet, bu millet iktisadî hâkimiyetini sağlarsa o kadar kuvvetli temel üzerinde yerleşmiş ve yükselmeye başlamış olacaktır ve artık bunu yerinden kımıldatamazlar. İşte düşmanlarımızın, gerçek düşmanlarımızın, bir türlü rıza göstermedikleri budur.
Efendiler, başarılı olmak için çok çalışmak gerektiğini bilmeliyiz. İktisadiyat diyoruz; fakat arkadaşlar, iktisadiyat demek, her şey demektir.
Yaşamak için, mutlu olmak için, insan varlığı için ne gerekse onların tamamı demektir. Ziraat demektir, ticaret demektir, emek demektir, her şey demektir. Bütün bu konularda şimdi memleket ve milletimizin ne halde olduğunu sizler çok güzel bilirsiniz. Nitelendirmek istemeyeceğim. Ancak memleketimizin genişliği ve nüfusumuzun bu genişlikle ne kadar uygunsuz olduğunu da hatırlayınız. Bu geniş ve verimli toprakları işleyebilmek, işletebilmek için eksik olan el emeğini, mutlaka bilimsel aletler ile karşılamak zorundayız.
Arkadaşlar, bence yeni devletimizin, yeni hükümetimizin bütün ilkeleri, bütün programları iktisat programından çıkmalıdır. Çünkü demin dediğim gibi her şey bunun içinde yerleşmiştir.
Efendiler! Yüce heyetinizin bugün toplamış olduğu Türkiye İktisat Kongresi çok önemlidir, çok tarihîdir.
Nasıl ki Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi felâket noktasına gelmiş olan bu milleti kurtarmak konusunda Misak-ı Millî’nin ve Anayasanın ilk temel taşlarını hazırlamak konusunda etkili olmuş, girişimci olmuş ve bundan dolayı tarihimizde, millî tarihimizde ve millî hayatımızda en kıymetli ve yüksek hatırayı kazanmış ise, kongreniz milletin ve memleketin hayat ve gerçek kurtuluşunu sağlamaya araç olacak kuralların temel taşlarını ve ilkelerini hazırlayıp ortaya koymak şekliyle tarihte en büyük adı ve çok kıymetli bir hatırayı kazanacaktır.
Bu kadar kıymetli ve tarihi kongrenizi açmak şerefini bana verdiğinizden dolayı özellikle teşekkürlerimi sunarım. Ve böyle bir kongreyi düzenleyen sizlersiniz. Bundan dolayı sizi tebrik etmeğe değer görürüm. Ve tebrik ederim. Kongre açılmıştır efendim.”
Değerli konuklar, bir kez daha hayret ve hayranlıkla gördüğümüz üzere, Mustafa Kemal’in daha ortada barış ve bağımsızlıktan bahsetmenin mümkün olmadığı, İstanbul’un işgal altında olduğu günlerde sarfettiği bu sözler bugün de aynen geçerliliğini korumaktadır.
Benim bundan çıkardığım sonuç, bugün vatanımızın karşılaştığı sorunlar ne olursa olsun ve ne kadar vahim olursa olsun, geçmişteki şartlar bunlardan çok daha ağırdı. Buna rağmen tarihini bilen ve ilim yolundan şaşmayan bir anlayışla Milletimiz tüm sınamalardan zaferle çıkmaya muktedirdir.
Bunun için de kimseden ders almaya, kimseyi taklit etmemize gerek yoktur. Atatürk bize her şeyden önce kendimize güvenmeyi öğretmiştir, bu nedenle de hakkını ödemek için yolundan sapmamalıyız.
Geçtiğimiz hafta düzenlediğimiz ticaret çalıştayında da tanık olduğunuz gibi, bulunduğumuz yer ve koşulların vahameti ne olursa olsun, ekonomimize 2020 yılında da kendi imkanlarımız ölçüsünde katkıda bulunmayı başardık. Nitekim Türkiye ile Uganda’nın ticaret hacmi, dünya ticaretindeki daralmanın tersine, ciddi ölçüde artış göstermiştir. Öyle ki bu yılın ilk 9 ayında geçen yılın toplam ticaret hacmini bile aşmış bulunuyoruz.
Türkiye’de istihdam imkanı yarattığımız Ugandalı gençler hem ülkemizin ekonomisine, hem kendi vatanlarına kazanç sağlamaktadır.
Buna mukabil, ülkemizde sağlık turizminden faydalanan kişilerin, ayrıca eğitim için ülkemizdeki ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki eğitim kurumlarına başvuran gençlerin sayısındaki büyük artış, bu alanda da ekonomimize katkıda bulunduğumuzu ortaya koymaktadır.
Bu düşüncelerle, Uganda’da da birlik ve bütünlük ruhu içinde vatanımıza sahip çıkan ve ekonomisine katkıda bulunan tüm vatandaşlarımızı selamlıyor, sizlere takdir ve teşekkürlerimi sunuyorum.
Vefatının 82. yıl dönümünde Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha rahmetle, şükranla anıyorum.
Teşekkür ederim.
Monday - Friday
09.00 - 12.30 / 14.00 - 18.00
Holidays 2025
1/26/2025 | 1/26/2025 | Liberation Day |
2/16/2025 | 2/16/2025 | Archbishop Janani Luwum Day |
3/8/2025 | 3/8/2025 | International Women's Day |
3/30/2025 | 3/30/2025 | Eid al-Fitr |
4/18/2025 | 4/18/2025 | Good Friday |
4/21/2025 | 4/21/2025 | Easter Monday |
5/1/2025 | 5/1/2025 | 1 May Labour Day |
6/3/2025 | 6/3/2025 | Martyr's Day |
6/6/2025 | 6/6/2025 | Eid al-Adha |
10/9/2025 | 10/9/2025 | Independence Day (9 October) |
12/25/2025 | 12/25/2025 | Christmas |
12/26/2025 | 12/26/2025 | Boxing Day |
1/1/2026 | 1/1/2026 | New Year |
+ 903122922929